O GÜN KAR YAĞIYORDU.
1949 yılbaşı günüydü. Babam tutulduğu amansız hastalıktan kurtulamamış yarı ölü
halinde evimize Konya Devlet Hastanesinden getirilmiş, bir gün sonra da 35
yaşında iken ölmüştü.
Babamın ölüsünü bahçemizin taş avlusunda yıkıyorlardı. Biz
üç kardeş odamızın penceresinden babamızın yıkanışını seyrediyordu, Ağlıyorduk
da.
O gün kar yağıyordu babamın teneşirde yıkanan ölüsünün
üstüne, evimizin bahçesine, babamın ölüsünün yanında duran 80 yaşını aşmış
babaannemin ve annemin başörtüsünün üstüne yağıyordu.
O kış durmaksızın yağdı yağdı evlerimizin toprak damlarına,
ağaçlara, ağaçlarda duran soğuktan donup toprağa düşen çaresiz serçelerin
üzerine, yerdeki otlara, yollara durmaksızın yağdı yağdı.
O sene taze mezarlarda ölü çıkarıp yediği söylenen sefil
sırtlanlara lanet etmedik karın yağışına lanet ettik.
İlkbahar gelince de defolup gitti. Giderken ailemize bir
hatıra bıraktı.
28 yaşındaki bir kadının saçlarına bir senede kendi
renginden bir parçasını verdi.
Onları kırçıllaştırdı.
Hepsi o kadar.
|